Devlet KHK ile ihraç edilen kişilerin sağlık sisteminden hizmet almasına müsaade etmediği gibi, gönüllü olarak yardım edenleri de terör örgütü üyesi olarak takibe alıyordu. Küçük kızım saçlarını kestirmiyor . Çünkü babası evden gittiğinde 2 yaşında bile değildi ve çok az saçı vardı . Şimdi ise 5 yaşında ve beline kadar uzanan saçları var. Babası geldiğinde uzun saçlarını görsün ve okşasın istiyor . 11 yaşındaki kızım ve ben psikolojik destek alıyoruz , ve her geçen gün benim kullandığım psikiyatrik ilacın dozunu artırmak zorunda kalıyor doktorum . Baş edemiyorum bu bilinmezlikle.
1988 yılında İzmir'de dünyaya geldim . Ve üniversiteye gidene kadar İzmir'de yaşadım. Hemşirelik bölümünü kazandım ve Manisa Celal Bayar Üniversitesinde eğitimimi tamamladım . Mezun olduktan 1 yıl sonra , 2011 yılında evlendim . Eşim subay olduğu için evlenir evlenmez onun görev yeri olan Edirne’ye gittik . Evlendikten bir süre sonra bulunduğumuz ilçenin acil servisine hemşire olarak atandım . Orada ilk kızımı kucağıma aldım. 2 yıl sonra eşimin ülkenin doğusuna tayini çıktığı için Şırnak iline gitmek zorunda kaldı . Ancak kızım ve ben İzmir'e dönmek zorunda kaldık. Çünkü eşim dağdaki bir konteynırda yaşayacaktı, orada aile olarak kalmamız mümkün değildi . Bu 2 yıl boyunca eşim 3 ayda bir bizi ziyaret edebildi. Doğu görevi sona erince tayinimiz İstanbul'a çıktı . 2015 yılında İstanbul'a taşındık.
Tam bir aile olduk, düzen oturttuk derken, 15 Temmuz 2016 tarihinde, biz yıllık için gittiğimiz İzmirdeyken darbe (!) oldu. Biz darbeyi televizyondan ve akrabalarımızın attığı mesajlardan öğrendik . Ertesi gün tüm yıllık izinler iptal edildiği için apar topar İstanbul'a döndük.
Ne oluyordu, ne olacaktı bilmiyorduk . Lojmanın kapısında 24 saat polis bekliyor ve giren çıkan herkesin yakalama kararı olup olmadığını kontrol ediyor, karar çıkanı da apar topar götürüyordu. Sabah mesaiye şanlı üniforması ile giden Türk askeri akşam vatan haini olarak gözaltına alınabiliyordu . İlk birkaç ay yoldan geçenler lojmanı taşlayarak ya da sözlü olarak taciz ettiler. Eşi gözaltına alınan kadınlar vebalı muamelesine maruz kaldı. Bu arada eşimin tayinini İstanbul'un başka bir ilçesine verdiler. Ben işe gitmek bile istemiyordum . Çünkü asker eşi olduğum için ve darbeyi askerin yaptığına inandıkları için herkes benden uzak duruyor, yüzüme gülseler bile arkamdan konuşuyordu .
Darbeden yaklaşık 3 yıl sonra Aralık 2018de ben 24 haftalık hamile iken eşim gözaltına alındı ve 10 gün boyunca kendisinden hiçbir haber alamadım. Sesini bile duymadım. 10.günün sonunda avukat aradı ve eşimin adli kontrol şartı ile tutuksuz yargılanmasına karar verildiğini söyledi . Yargı süreci başlamıştı. 2020 Haziran tarihinde eşim silahlı terör örgütüne üye olmaktan 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Dosyasında gerçek bir delil olmamasına rağmen...
Ocak 2021 tarihinde istinaf mahkemesi kararı onadı ve eşim Subat 2021 de Irak’a kaçmak zorunda kaldı. Eşimin uzun süre Türkiye'de gözükmemesi çevredeki insanların dikkatini çekti . Sürekli bana eşimin nerede olduğunu soruyorlardı . Bu arada eşim hala mesleğinden ihraç edilmemişti ve biz lojmanda kalıyorduk . Her gün başka bir komutanı eşimi soruyordu. Ben de psikolojisinin çok iyi olmadığını, kafasını dinlemek için ailesinin yanına İzmir'e gittiğini söylüyordum . Bir süre sonra eşim görevinden ihraç edildi ve 15 gün içinde lojmandan çıkmamızla ilgili bir emir geldi. Ben tek başıma İstanbul gibi bir şehirde ev buldum , evimi taşıdım. Tabi bu arada düzenli olarak işe gidip gelmem , çocukların okul ve kurs takiplerini yapmam, bir de çevredeki insanlara taşınırken eşimin neden yardıma gelmediğini anlatmam gerekiyordu. Lojmandan kovarcasına bizi çıkardılar. Taşınan diğer insanlardan istenmeyen şeyler benden istendi . Mesela duvarları boyamak için boya… Hiç kimse taşınırken bize yardımcı olmadı . Sadece İzmir'den eşimin ailesi geldi ve onlarla birlikte evi taşıdık. 1 sene daha İstanbul da kaldım. Çünkü çalışma şartlarım iyiydi , hemşire olmama rağmen ilçe sağlık müdürlüğünde görev yaptığım için gece nöbetim olmuyordu ve böylece gece çocuklarımla kalabiliyordum. Ama bu sırada polis sürekli beni arayıp eşimi sordu, birkaç kez evimin karşısında sivil polis olduğunu anladığım birkaç kişi gördüm . Gece belli bir saatten sonra kapı çalsa korkuyordum, beni de gözaltına alırlarsa çocuklarım ne olacak diye endişe ediyordum . İş yerindeki amirime üst makamlar tarafından kurumda eşi fetöcü olan ya da kendisinin fetöcü olduğunu düşündüğünüz kimseler var mı diye sorulmuş. Birlikte çalıştığım birkaç arkadaşım dışında diğer herkesin baskısını ve dışlamasını üzerimde hissediyordum . Beni sürekli farklı ilçelere göreve gönderiyorlardı. Pandemi döneminde gece 12 ye kadar çalışmamı istiyorlardı . Başkaları saat 5-6 gibi ayrılırken bana izin vermiyorlardı. İtiraz ettiğim zaman da, sana açıklama yapmak zorunda değiliz, böyle çalışacaksın deniyordu. Bu baskılara ve İstanbul da yalnız yaşamaya daha fazla dayanamadığım için ailemin bulunduğu İzmir'e tayin istedim .
İzmir'in en yoğun hastanelerinden birisine tayinim çıktı . Artık gece nöbeti tutmak zorunda olacaktım ama bu önemli değildi . Tek istediğim huzurla, etiketlenmeden, başkalarının baskısını hissetmeden işimi yapabilmekti. Tayinden sonra eşyalarımı İzmir'e taşıdım ama herhangi bir ev bulamamıştım henüz. Bu dönemde ruhen çok yorulduğum için 1 yıl ücretsiz izin aldım ve ev aramaya başladım. Bu arada kendi annemle babamın yanında kalıyordum.
Bir gün avukatımız aradı ve polisin benimle ilgili idari ve fiziki takip başlattığını, dikkatli olmam gerektiğini söyledi. Çünkü bizim gibi mağdur olan ailelere gönüllü olarak sağlık bakım hizmeti veriyordum ve elimden geldiğince maddi yardımda bulunuyordum . Devlet KHK ile ihraç edilen kişilerin sağlık sisteminden hizmet almasına müsaade etmediği gibi, gönüllü olarak yardım edenleri de terör örgütü üyesi olarak takibe alıyordu. Bir insan olarak ve aldığım eğitimler gereği her insanın benim için eşit olduğunun bilincinde olarak bu desteği vermek zorunda hissediyordum ve yardım ettiğim için pişman değilim . Ailemle vedalaşıp birkaç küçük çanta hazırlayıp ilk bilet bulabildiğim yere, haritada yerini dahi bilmediğim bu ülkeye, Hollanda’ya geldim .
23 aydır kızlarımla birlikte kampta kalıyorum. 4 ayrı kamp değiştirdik. Çocuklarım her seferinde yeni okullara başladılar, yeni arkadaşlar edindiler, yeni hayaller kurdular ama hayalleri bir türlü gerçeğe dönüşmedi. Ben de elimden geldiğince Hollandaca öğrenmeye, gönüllü işlerde yer almaya çalıştım. Motivasyonumu hep yüksek tutmaya çalıştım . Ama ilk geldiğimde 6 ay süreceğini söyledikleri süreç çok fazla uzamıştı. 15 ay bekledikten sonra hiç umudum kalmadı , defalarca intihar etmeyi düşündüm, kendimi intiharın şeklini planlarken buldum bilinçsizce . Çünkü geleceğim ile ilgili hiç umudum yoktu . Beni durduran tek şey kızlarımın benden başka kimselerinin olmamasıydı. Ve zaten travmatik olan hayatlarında bir travmaya da ben sebep olmak istemedim.
Kızlarım 3 yıldan fazla bir süredir babalarını görmüyorlar. Her gün / gece babamızı ne zaman göreceğiz diye soruyorlar. Ve benim onlara verebilecek bir cevabım yok . Cevabı ben de bilmiyorum çünkü. Küçük kızım saçlarını kestirmiyor . Çünkü babası evden gittiğinde 2 yaşında bile değildi ve çok az saçı vardı . Şimdi ise 5 yaşında ve beline kadar uzanan saçları var. Babası geldiğinde uzun saçlarını görsün ve okşasın istiyor . 11 yaşındaki kızım ve ben psikolojik destek alıyoruz , ve her geçen gün benim kullandığım psikiyatrik ilacın dozunu artırmak zorunda kalıyor doktorum . Baş edemiyorum bu bilinmezlikle.
Akrabalarım bir kez bile arayıp sormadılar . Çünkü onlar da benim vatan haini olduğuma inanıyorlar .
İnanın hiç kimse , kendi ülkesinde güvende hissetseydi, dünyanın en güzel ülkesi bile olsa gideceği yer, mülteci olarak gitmeyi tercih etmezdi ….
Yazardan başka yazılar
Justice for Humanity'ın daha fazla makalesini keşfedin
2 dk
5
34
Na 15 juli begonnen onze buren over ons te zeggen: "Steek hun huis in brand!"
Justice for Humanity
2 dk
1
31
15 Temmuz’dan sonra komşularımız bizim için “Bunların evini yakın!” demeye başladılar.
Justice for Humanity